Modern çağda yükselen yapıların içinde doğadan, topraktan kopuk bir halde yaşıyoruz. Bunun bizleri daha soğuk ve stresli insanlara dönüştürdüğü kesin. Ayrıca bu durum günlük hayatta verimliliğimizi de düşürüyor. Kendi tasarladığımız şehirlerde yaşarken kendimizden uzaklaşıp özümüze yabancılaştık. Son yıllarda ise doğaya özlem, doğaya dönüş gibi kavramları sıkça duyuyoruz. Aslında kabul edelim doğadan, doğaldan fazlasıyla uzaklaştık evet ama doğa hiçbir zaman tasarımdan tamamen yok olup gitmedi. Evlerimizde geçirdiğimiz sürenin de zorunlu olarak artması dekorasyonda trendleri değiştirdi; işlevsellik ve konfor kriterleri ön plana çıktı. Bu sebeple gereksiz eşyaları hayatımızdan çıkarıyor, minimalist yaşama dönüyoruz. Çok fonksiyonlu, hayatımıza konfor katan mobilyalara ihtiyaç ve talepte artış gösterirken, doğaya dönüş özleminin etkileri evlerimize yansımaya başladı. Az parçalarla dekore edilen evler, ferahlık algısını güçlendiriyorken, işlevi olmayan eşyalarla vedalaşıp, evimizi renklendirecek sanat eserleri ve aynalara duvarlarda daha fazla yer açıyoruz. Cilalı, gösterişli, işlenmiş, parlak lake gibi mobilyaların yerini ise cilasız, masif veya doğal ahşap ürünler aldı. Ev, ofis, restoran vb. iç mekanlarda yemek masalarından, oturma elemanlarına, servis malzemelerine kadar birçok mobilyada doğal ağacın oldukça az işlenmiş ya da işlenmemiş hali ile yapılan tasarımlar kullanılmakla beraber organik formlar ön plana çıkıyor. Sonuç olarak insanlar var oldukça sürekli değişen bir moda anlayışı olacak bazıları unutulup giderken bazıları hala bir yerlerde değerini koruyacak. Doğal ürünler bize kalırsa değerini koruyacak olanlardan birisi çünkü bundan kaç yıl geçmiş olursa olsun modası geçmeyecek; hep bir yerlerde doğayı, doğalı arayanlar olacak.